facebook twitter googleplus

İstanbul Sözleşmesi nedir ve neden önemli?

Politika

2019-08-26 00:59:04


Av.Birgül Değirmenci Türkiye gündeminde önemli yasa maddesiyle açıklamasında Değirmenci, “İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi ”, 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açıldı, 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. Sözleşme İstanbul'da imzaya açıldığı için bu isimle anılıyor. Orijinal metindeki “domestic violence” (eviçi şiddet) kavramı Türkiye devletinin resmi çevirisinde “aile içi şiddet” olarak yer almıştır. 

 

 

İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık konularında şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı belge olmasına karşın son aylarda muhafazakâr çevrelerin saldırısı ile karşı karşıya.

Saldırılar, sözleşmenin “aileyi bozduğu”, “Birleşmiş Milletlerden ithal edildiği” “Ailenin ve evliliğin uygunsuz bir kurum olarak anlatıldığı” , “İstanbul Sözleşmesi adı verilen ucube, adeta aile yapımızı çökertmek için kaleme alınmış bir metindir” gibi gerekçelerle yapılmakta ve sözleşmenin kaldırılması veya maddelerin revize edilmesini isteyerek adeta  açıkça insan haklarına karşı olduklarını ilan ediyorlar. 

Bu saldırıları yapanlara sormak gerek  :  İçinde bulunduğumuz daha 2019 yılının ilk altı ayında  214 kadın erkekler tarafından öldürülürken, her gün ortalama 3 kadın erkek cinayetine kurban giderken , yüzlerce  tecavüz, çocuk istismarları, trans cinayetleri artışları  ortada iken,  bizim toplumsal ve bireysel barışı nasıl tehdit eden ‘şiddet’ ti nasıl ortadan kaldırabiliriz ,eşit özgür bir yaşam nasıl sağlayabiliriz diye kaygı duymanız gerekirken; kadınların öldürülmesine, Çocuk evliliklere ,Tacize,Tecavüzlere  karşı değil misiniz? Veya  Eşit, özgür ,insanca bir yaşama mı karşısınız? 

Peki İstanbul Neden önemlidir? 

İstanbul Sözleşmesi  ile ilk kez bir hukuksal metinde toplumsal cinsiyet tanımı yapılmış, temel kavram olarak kabul edilmiştir. Bu durum, toplum tarafından oluşturulmuş belli rollerin, davranış biçimlerinin kadına ve erkeğe belirli roller ve davranış biçimleri yüklendiğinin de kabul edilmesi anlamına gelir. Sözleşme kadına karşı şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden doğduğunu ve bunun beslenmesinin şiddeti arttırdığını ifade etmektedir. Şiddet , kadının konumunun değişmesindeki en büyük engel olarak tespit edilmiştir. Sözleşme kadına karşı şiddeti bir insan hakları ihlali ve bir ayrımcılık türü olarak kabul ederken temel bir yaklaşım çizmektedir. 

Sözleşme giriş bölümünde kadına yönelik şiddeti “kadın ve erkekler arasında tarihsel eşitlikçi olmayan güç ilişkisinin tezahürüdür” ve “Kadına yönelik şiddet, erkeklerle kıyaslandığında kadınları ikincil konuma zorlayan temel sosyal mekanizmalardan birisidir” diyerek ele almakta. Sözleşme bu perspektiften hem kadına yönelik şiddeti, hem de toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ele alıyor.

Sözleşme’nin Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Karşıtlığı başlıklı 4. Maddesi’ne göre “Bu Sözleşme hükümlerinin Taraflarca uygulanışında, özellikle de mağdurun haklarını koruyacak tedbirler alınırken; cinsiyet, toplumsal cinsiyet, renk, dil, din, siyasi veya başka görüşler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa mensubiyet, mülkiyet, doğum, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmenlik veya mültecilik statüsü veya başka statüler temelinde hiçbir ayrımcılık yapılmayacaktır.” . Ayrıca Sözleşme hane içi şiddetin tanımını yaparken “eş” kavramı ile birlikte “partner” kavramını da ele alarak eşcinsel bireylerin içerisinde olabileceği ilişkilerde yaşayabilecekleri hane içi şiddet vakalarını da kapsamakta. 

Sözleşme, sadece kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele etmemekte, aynı zamanda kadın-erkek eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesini de amaçlamaktadır. Medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları şiddetten korumayı hedefleyen Sözleşme, şiddete uğramış kişilerin haklarını korumaya yönelik önlemler alırken cinsel kimlik ve cinsel yönelim de dâhil olmak üzere ayrımcılık yapılmayacağını da beyan eden ilk uluslararası sözleşmedir. 

Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler önemli bir düzenleme olan  2. maddenin son fıkrasına göre silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini koruması  ve taraf devletlerin bunu garanti altına alması gerektirmesidir.

Sözleşme nasıl bir mücadele sistemi öngörmektedir?

Sözleşme dörtlü bir sistem kurmaktadır; Şiddetin önlenmesi, kadının korunması, suçun kovuşturulması ve zararın tazmin edilmesi. Tüm tedbirler içinde, kadınların ihtiyaçlarına ve güven içinde olmalarına büyük önem verilmekte, bu bakımdan yeterli sayıda sığınma evinin tahsis edilmesi ve günün her saati kullanılabilecek ücretsiz telefon yardım hatları sağlanması düzenlenmektedir. Sözleşme kadına yönelik şiddetin çeşitlerini suç olarak düzenlerken ev içi şiddetin özel hayatta saklanacak bir konu olmadığı ifade edilmektedir. Bu suçların yargılanmasında gelenek, töre, din, ya da “namus” gerekçelerinin, herhangi bir şiddet eyleminin bahanesi olarak kabul edilmeyecek, mağdurun cinsel geçmişi ve davranışı dikkate alınmayacaktır. Bu da ülkemizde kadına karşı şiddet eylemlerinin ve kadın cinayetlerinin yargılanmasında nerdeyse teşvik edici olan iyi hal ve haksız tahrik gibi indirimlerin de önünü kesmesi gerekir iken uygulamada Anayasamızın 90/5 göre iç hukuk olarak uygulanması gereken sözleşmenin uygulanmaması ile yaşama geçirilmesi engellenmektedir. 

Sözleşme bu hukuksuz uygulamalara karşı  İmzacı devlet kadına karşı şiddete yükümlülüklerinin yerine getirmezse ve gerektirdiği tepkiyi göstermezse bundan ötürü sorumlu olacağından ve bir izleme mekanizmasının (GREVIO)  denetimine tabi tutmuştur.Ayrıca  Sözleşme kadına karşı şiddet ile mücadelede bütünlüklü bir sistem kurmayı yani şiddetin toplumsal sorun olduğunu  ve çözümünün de toplumsal bir dönüşümle gerçekleşebileceğini belirtmektedir.Bu kapsamda  Taraf Devletler’e kadına yönelik şiddet ve hane içi şiddetle mücadele konusunda sivil toplum örgütlerinin önemini teslim ederek bu kurumlarla gerektiği noktalarda işbirliği yapma yükümlülüğünü de  getiriyor. 

GREVIO’nun ilk denetleme süreci 2016’da başladı ve taraf ülkelerden kadına yönelik şiddetle mücadele alanındaki önlemlerini paylaşmasını istedi. Türkiye Hükümeti de Temmuz 2017 yılında  bir rapor yazdı ve kadına yönelik şiddeti önlemek üzere aldığı önlemleri Komite ile paylaştı.İlgili STK’lar da 2017 yılında Gölge Rapor’da  hazırladı.

Bu ‘Gölge Rapor’da ne var?

Rapor’da, ilk etapta, tahmin edebileceğiniz gibi, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair politika ve uygulamalar konusundaki mevcut hizmetlerin kadına yönelik şiddeti önlemekte yetersiz olduğu,Sözleşme’nin bütününün ‘uygulanmadığına’ dikkat çekmekte ve  Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi doğrultuda 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un  da uygulanmasında aksaklıkların olduğunu belirterek çözüm olarak da  ‘50 Acil Önlem’ başlığı altında alınabilecek önlemler sunulmuştur.

Evet şiddettin bu kadar artış göstermesinin nedeni STK Gölge Raporuna göre sözleşmenin ve 6284  sayılı yasanın olması değil gereği gibi uygulanmamasıdır. Devletin yükümlülüklerini yerine getirememiş olmasıdır. Yani fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik her türlü toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti, kadına kadın olmasından dolay uygulanan orantısız şiddeti haklı gören, zorla evlendirilmeyi, zorla kürtajı, zorla cinsel ilişkiyi töre, gelenek, görenek, önyargılar diyerek şiddeti, baskıyı da hayatin bir parçası olarak algılayan  ve algılatmaya çalışan zihniyetlere karsı kadınları, çocukları, LGBTİ+’ları  tüm mağdurları korumak için İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak bir insanlık görevidir. 


 

Kaynak:
Etiketler : ,
Yorum Yaz
Bu habere hiç yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun!

VİDEO GALERİ



YAZARLAR

  • Alptekin DaşargölAlptekin DaşargölTest
  • Üretken İnsanlarÜretken İnsanlarBir Dünya Yaratır Kadın
  • Özcan SaralÖzcan SaralCemaatin Vurucu Timi
  • Nurcan CanpulatNurcan CanpulatSiyaset ve sektörel gözlem
Alptekin DaşargölTest

FOTO GALERİ

Kapat