facebook twitter googleplus
Nurcan Canpulat Nurcan Canpulat
Mevcut hükümet üçüncü dönem hükümet olmadan 2002 Genel Seçimleri öncesinde yeni kurulan bir parti olarak kendini, kadrolarını ve seçmen tabanını paylaşmaya aday...

Mevcut hükümet üçüncü dönem hükümet olmadan 2002 Genel Seçimleri öncesinde yeni kurulan bir parti olarak kendini, kadrolarını ve seçmen tabanını paylaşmaya aday olduğu partilerden ayırmayı hedefleyen AK Parti bu hedefine ulaşmak için, Türkiye'de daha önce bir araya getirilmemiş iki kavramdan yararlanan bir adlandırmayı tercih etti. Muhafazakâr demokrasi, kavramın içerdiği muhafazakârlık ve demokratlık nitelikleri, aslında daha önce birçok parti tarafından benimsenmiş, pek çok bağlamda dile getirilmişti. Ancak AK Partinin bu iki kavramın bir aradalığına atfettiği anlam, seçimlerdeki başarısı ardından, partinin kadrolarını, politika tercihlerini, ileri dönük hedeflerini ve bu hedefleri gerçekleştirmede benimsediği politikaları açıklayan bunları hem halkın, hem Avrupa Birliği'nin, hem de merkezi siyasal aktörlerin gözünde meşrulaştıran sihirli sözcükler olarak sunan bir söylem tarafından oluşturuldu. AK Parti muhafazakâr demokratlığın ne anlama geldiğini açıklarken, yirminci yüzyılın son çeyreğinden bu yana tanıdığımız, ancak sol politikaların eylemlilik alanı içinde gelişen kimi kavramları ödünç aldı. Bunların başında gerek siyaset bilimi literatüründe gerekse politik ve toplumsal arenada liberal demokrasinin krizi ve bu krizin aşılması için öne sürülen çözüm önerileri bağlamında 1960'1ı yılların sonlarından bu yana gündeme getirilen ve özellikle de radikal demokrasi tartışmaları içinde yeni bir bağlama taşınan, katılımcılık, çok kültürlülük ve müzakere kavramları gelmekte. Ancak bu kavramlara başvuran literatürün demokrasiyi ve politik etkinliği anlamlandırma biçimi ile Türkiye'deki güncel politika içinde, özellikle de kendi kimliğini muhafazakâr demokrat olarak tanımlayan AK Partinin katılım, çok kültürlülük ve müzakereden anladığı arasında önemli bir fark olduğunu belirtmek gerekiyor.

Fotoğrafı anlamaya çalışmaktır.
Ülkemizde AK Partinin ilk iktidar olması ve sonrasında birkaç yıldır çok yoğun bir biçimde kutuplaşma yaşanıyor. Bazı meselelere bakışta, öngörülebilir pozisyon alışlar var. Neredeyse herkes ülkede olan bitenleri konuşmaya başladığında, bir diğerinin nasıl bir tutum ve pozisyon alacağını biliyor, en azından öngörebiliyor. Çünkü konuşulan o meseleye bakışta karşıdakinin tarafsızlığını ve serinkanlılığını yitirdiği, durduğu pozisyona göre o meseleye bakışta önyargılı olduğu ve yorumunun da bu önyargı ve pozisyondan kaynaklandığı varsayılıyor.
Kimse yaşanan gerilimin bir kutuplaşma olduğunu inkâr etmiyor. Yalnızca tartışılan veya hararetle savunulan durum, herkes kendinin aklıselim ve tarafsızlıkla meselelere baktığını ve yorum yaptığını savunurken, ötekini kutuplaşmanın aktörü en azından tuzağındaki olarak tanımlıyor. Bu tartışma üslubu bile kendi başına ülkede yaşanan kutuplaşmanın bir örneği, nedeni ve de sonucu.
Doğal olarak da bu tartışmanın en yaygın görüldüğü alan siyaset ve medya. Ülkedeki geçerli siyaset yapma tarzının alışılmış kavgacı bir üsluba dayandığı, müzakere ve ikna çabasının neredeyse hiç görülmediği bir siyaset alanımız var. Siyasetin geldiği bu problemli tarzın karakteri ve nedenleri, bu yazı dizisinin amacı dışında. Fakat ilginç olan medyanın bu kadar derinden ve bizatihi öznesi olarak kutuplaşmanın içinde olması.
Bu yazı dizisinin amacı, 2010 Nisan ayında gerçekleştirilen bir araştırmanın veri ve bulgularına dayanılarak yaşanılan kutuplaşmanın fotoğrafını çekmek ve bu fotoğrafı anlamaya çalışmaktır.

Partiler ve siyaset
Sonuç olarak siyaset, belli bir toplumda birbirinden farklı, çoğunlukla birbirine rakip, çatışma halinde olan çıkar ve taleplerin müzakere edilmesi ve uzlaştırılması alanıdır.  Siyasal partiler de bu alanın asli unsurları ve özneleridir.
Siyasi partilerin, devletle vatandaş ve toplum, siyasetle gündelik hayat arasında bir köprü oluşturması gerektiği söylenebilir. Siyasal partiler toplumun taleplerini ve gündelik ihtiyaçlarını siyasi karar mekanizmalarına taşıyan, diğer farklı talep ve partilerle müzakere, ikna ve uzlaşma süreci sonrası bu talep ve ihtiyaçlara çözüm arayan yapılardır. 

Haziranda toplum olarak tercimizi iyi kullanarak sandıkta oyumuzu atmalıyız.

Ülkemizde siyaset ve siyasetin birinci unsuru olan partiler batılılaşma çabalarıyla beraber yukarıdan aşağıya doğru örgütlenmiştir. Sistem, toplumun farklı çıkar ve taleplerinden üremek yerine, yukarıdan aşağıya doğru kurgulanınca doğası gereği bizdeki partiler toplumun talep ve ihtiyaçlarından beslenmiyor. Tersine, bir siyasi partinin hayata gelişi bir grup insanın bir fikir etrafında örgütlenme çabasından başlıyor. Yeni parti, sosyal ve kültürel farklılıklardan, talep ve ihtiyaçlardaki çeşitlenmelerden değil, geleneksel olarak lider ve etrafındaki dar kadronun kontrolü altında vücut buluyor ve var oluyor.  Sonra o kadro ve siyasi fikirler ile toplumun talep ve ihtiyaçları arasında ilişki kurulmaya çalışılıyor. Beslenme tersine olunca süreç içinde bir partinin fikri yenilenmesi ve bunun sonucu olarak da kadrolarını geliştirmesi doğal yoldan olamıyor.

Bu tersine çalışmaya, devlet iradesiyle sürekli olarak yasalar aracılığıyla müdahale edilmesi, kısıtlanması ve hatta yasaklanması gibi garabetler de eklenince bizdeki partiler kurumsallaşamıyor, kendini yenileme ve sürdürülebilirlik mekanizmaları üretemiyor.

Tüm bunların sonucunda sokaklarda, gündelik hayatın içinde, vatandaşla yüz yüze, dert, talep ve ihtiyaçlara dokunan parti yapıları ortaya çıkamıyor.

Partiler gündelik hayattan değil, devlet gücünden, kaynaklarından besleniyor ve var olabiliyor. Böyle olunca da tüm siyaset alanı devlet olanaklarını ele geçirme üzerinde odaklanıyor. Siyaset zemini vatandaş ve toplum taleplerinden değil, devlet mekanizmalarını nasıl kullanılacağı, devlet çıkarlarının nasıl paylaşılacağı üzerinde gelişiyor.

Bu yapı doğal olarak da hastalıklı bir siyaset tarzı üretiyor.  Siyaset tarzına hâkim olan temel anlayış, farklı talep ve ihtiyaçları anlamak, müzakere etmek, ikna etmek/olmak ve uzlaşma temelinde gelişmiyor. Doğrudan çıkar ve güç dağıtımı mekanizmalarına sahip olma rekabeti, daha çok çatışmacı, kavgacı, hoşgörüsüz bir siyaset iklimi üretiyor. Bu çatışmacı ve kavgacı yapı 60 yıldır gelen tüm siyasi liderlerin tesadüfen kavgacı karakterlerinden doğmuyor. Tüm siyasi kurum, yasa ve mekanizmalarıyla genel siyaset yapısı, bu siyaset tarzını ve buna uygun lider ve kadroları da zorunlu kılıyor.

Fakat bu durum bir başka problemi üretiyor. Aynen yukarıdan aşağıya doğru varoluşları gibi, bu çatışmacı tarz ve tutum önce örgütlerine, sonra yandaşlarına, topluma ve gündelik hayata yayılıyor. Bir süre sonra da uzlaşmanın öznesi olması gereken partiler çatışmanın ve toplumsal kutuplaşmanın öznesi, nedeni ve taşıyıcısı haline dönüşüyor.

Sade vatandaş ise kendisine yer bulamadığı bu siyasete ve partilere karşı bir güvensizlik üretiyor. Yapılan tüm araştırmalar, vatandaşın var olan siyasi partiler sisteminin genel işleyişini beğenmediğini ortaya koyuyor. Vatandaş partilerin işlevini yerine getirmediğine, yalnızca partiye yakın kişilerin çıkarlarını savunarak iş takibi yaptığına ve halkı temsil etmediğine inanıyor. Bu durum, siyasetten umudunu kesmeyi, sorunları kanıksamayı, ortak çıkarlar ve talepler için mücadele azminin azalmasını ve giderek bireysel hayatının sorunlarını kurallar dışında çözmeye çalışma çabalarının yaygınlaşması sonucunu doğuruyor.  Bunun en dikkat çeken belirtisi ise Türkiye’nin en büyük ve acil sorunlarını hangi parti çözebilir? sorusuna toplumun beşte biri yeni parti lazım, dörtte biri bu sorunlar sürer gider şeklinde cevaplar vererek, yarıya yakını siyasetten umudunu kestiğini söylüyor.

Haziranda tolum olarak tercimizi iyi kullanarak sandıkta oyumuzu atmalıyız.

Bu haliyle de yaşamın her alanında karasızlık sektörlerimizde de sorunlar olarak görülmek. Cumhuriyetimiz döneminde köklü tarihi önemli sektörler geçmiş hükümetler devamında mevcut hükümet zamanında gözle görülür şekilde satılarak ithal alınmaya başlanılmıştır.

Siyasal ve sektörde istikrarın sağlanılması için yaklaşan baskın seçim olarak bilinen 24 Haziranda toplum olarak tercimizi iyi kullanarak sandıkta oyumuzu atmalıyız.

 

Yorum Yaz
Bu habere hiç yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun!

VİDEO GALERİ



YAZARLAR

  • Alptekin DaşargölAlptekin DaşargölTest
  • Üretken İnsanlarÜretken İnsanlarBir Dünya Yaratır Kadın
  • Özcan SaralÖzcan SaralCemaatin Vurucu Timi
  • Nurcan CanpulatNurcan CanpulatSiyaset ve sektörel gözlem
Alptekin DaşargölTest

FOTO GALERİ

Kapat